hayat, aldığımız nefeslerin toplamı değil, nefesimizi kesen anların toplamıdır...

29 Ağustos 2011 Pazartesi

MARMARIS' TEN ÇESME' YE...



Uzaklara gitmek...
Bilmediğim yerlere yelken açmak...
Kendimi engin maviliklere bırakmak...
... dedikçe İzmir' e, ev ve iş arasına sıkıştım kaldım bu kış.
"Gitmek" isteyenler, bir o kadar da hayatta, olmak zorunda oldukları yere çakılıp kalan insanlar gibi...
İşte böyle bir hal içindeyken, kış aylarında sipariş ettiğimiz yeni teknemiz, (Jeanneau 45DS) Marmaris' e geliyor ve bize yine mavi yollar gözüküyor. :)

03.06.2011 tarihinde sabahın erken vakitlerinde İzmir' den yola çıkıyoruz. Saat 10.15 gibi Marmaris Albatros Marina' ya varıyoruz.

Çok heyecanlıyız. "Bismillah..."deyip sağ adımla giriyoruz tekneye. İçeriye göz attığımda gördüğüm ilk manzara ise, masanın üzerinde rengarenk çiçekler ve bir şişe şampanya.
Günümüz tekneye eşyaları taşımakla, alışveriş yapmakla, tekneyi tanımakla, deneme seyri yapmakla geçti. Akşam oldukça yorulmuştuk. Netsel Marina' da hafif bir akşam yemeği yedikten sonra, ilk gecemizi geçirmek üzere tekneye döndük.



04.06.2011 günü kendimizi fazla zorlamadan, saat 13:00 civarında palamarları çözdük. Hava 20 knot civarında. Hemen cenovayı açıyoruz ama
yüksek dağlardan civarnalar bastırıyor ara sıra ve biz henüz teknedeki halat düzenine alışamadık.


Usluca kapatıyoruz yelkeni ve İçmelerden geze geze ilerleyip, kıyı kıyı dolaşıp, öğleden sonra geceleyeceğimiz Çiftlik Koyu' nun batı yakasındaki tahta iskelelerden birine aborda oluyoruz. Gün batımında koyda ufak bir gezinti yapıp oradaki restoranlardan birine oturuyoruz.



Bu koy ile ilgili enteresan bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Ola ki bu koya gittiniz ve karaya
çıkmaya karar verdiniz. Kesinlikle parfüm sıkmayın ve yumuşatıcı ile yıkanmış bir kıyafetinizi giymeyin. Ben ikisini birden yaptım ve o koya özgü, havada asılı gibi duran, minik böceklerin istilasına uğradım. Komik bir görüntüydü. Restorandaki herkes bana bakıyordu garip hareketlerimden ve çatalı bıçağı elimden atıp restoranı terketmemden dolayı. Restorandakiler bir fincan kahve ve tütsü ile bu durumu halletmeye çalıştılarsa da nafile... Akşam yemeğini tek başıma teknede yedim ve bundan da oldukça mutluydum. :)


05.06.2011 sabahı erken saatlerde yola çıkıyoruz. Hava oldukça sakin. Rotamız Serçe Limanı
iken hava güzel olduğu ve bir yandan da seçimlere yetişmek istememiz sebebiyle devam ediyor ve saat 14:00 gibi Symi Adası' nın doğusunda yer alan Pedhi Koyu' na demirliyoruz.


Pedhi Koyu inanılmaz sakin ve
bir o kadar da güzel. Normal şartlar altında bir gece kalmak isteyeceğimiz bir yer. Şirin mi şirin, bir o kadar zarif. Symi ile karadan sadece 5 km. uzaklıkta.



Yarım saat sonra demirimizi alıp Symi merkezine geçiyoruz. Amacımız geceyi orada geçirmek ve meşhur Manos' ta rakı-balık yapmak. Ancak trajikomik bir durum sebebiyle -polis gibi giyinmiş olan liman görevlisini polis memuruna benzetince ve bir de aynı görevli uygun bir yer göstermek için bize düdük çalınca apar topar - koydan uzaklaşmamızdan bahsediyorum :) Pasaportlarımız yanımızdaydı ancak bir tek babamın vizesi vardı. O kişinin liman görevlisi olduğunu ve kriz sebebiyle vize olayına pek takmadıklarını sonra Datça' da öğreniyoruz.


15:30 gibi Symi' yi dümen suyumuzda, içimiz kala kala bırakıyoruz. Rota Datça.
Saat 16:15' ten sonra poyraz iyice patlıyor, 30 knot kafadan gelen rüzgarla yaklaşık 2 saat bata çıka yol alıyoruz. Datçalı canım dostum Tuna Özalp ve Datça Liman görevlisi Serkan sayesinde limanda yerimiz hazır. Hemen bağlanıyoruz ve birer soğuk bira ile bitmek üzere olan günü kutluyoruz. Gulchin' i tuzlu sularından arındırıp Datça' da güzel bir akşam yemeği yiyebileceğimiz Maradona Restoran' a gidiyoruz. Bu gün yaklaşık 40 deniz mili yol yapmışız, yorgunuz. Ama ay muhteşem...

06.06.2011 günü, saat 07:30' da yola çıkıyoruz. Hava sakin, 5 knot güneybatı, motorla yol alıyoruz.

Kargı Koyu, Palamüt Bükü, Hayıt Bükü, kıyı kıyı geziyoruz yine. Palamut Bükü' ne veda etmek zaten oldukça zor olmuştu derken bir de Hayıt Bükü çıkmasın mı karşımıza. İnanılmaz güzel bir doğa, sessizlik, mavi ve yeşilin karşı koyulmaz ve insanı içine alan dinginliği...

Hayıt Bükü' nde uzun bir süre, sanki orada kalmışız gibi hayal kurduktan sonra ona da veda ediyoruz. Seçimlerde oy kullanmak için (ne işe yaradıysa) inat etmiş olmasak 1 gün kesinlikle kalınması gereken bir koy.
Meşhur Knidos' ta da bir mola verdikten sonra, geçen sefer bizim için oldukça zorlu olan o denizden, İstanköy (Kos) açıklarından geçip Bodrum Turgutreis Marina' ya 14:00- 14:30 gibi giriş yapıyoruz. Armadan kaynaklı ufak problemimiz buradaki Jeanneau yetkili servisi tarafından çözüme kavuştuktan sonra Milta Marina' ya geçiyoruz.
Hava tatlı tatlı, 13 knot civarında esiyor. Geniş apazdan gelen rüzgarla sonunda motor sesinden kurtuluyor ve güzel bir seyir yapıyoruz.

Aynı akşam aile dostlarımız Beyazıt Ailesi ile buluşup hasret gideriyoruz.




07.06.2011 sabahı yola çıkmaktan vazgeçip kendimiz 1 gün tatil armağan ediyoruz. Bir gün önce yaklaşık 60 deniz mili yol yapmışız. Dinleniyor, Milta Marina' nın tadını çıkarıyor, alışveriş yapıyoruz. Akşam üzeri 20 yıllık dostum (bunu yazmak çok garip geldi, yaşlanıyorummmm :)) Serap ile Bodrum' un ara sokaklarında fotoğraf turuna çıkıyoruz. Sonrasında evde, ailece yenen güzel bir akşam yemeğinden ve tekneye dönüş, fonda Marina Club' tan gelen güzel müzik sesi...


08.06.2011 günü kahvaltımızı yapıp 12:00 gibi Milta Marina' dan ayrılıpkoylarda denize gire çıka ilerleyip Yalıkavak Marina' ya giriş yaptık. Normalde bir koyda da geceleyebilirdik ama Yalıkavak Marina' yı çok seviyoruz.
Bizdeki de şans işte, heryer tadilatta, Yalıkavak' ta ise sezon açılmamış daha. Teknede hafif yemek ve soğuk beyaz şarap eşliğinde çakırkeyif bir gece geçiriyoruz.
09.06.2011 günü öğlen Yalıkavak' tan yola çıkıyoruz. Yaklaşık 30 deniz mili bir yolculuk ve 25 knot civarında kuzeybatı rüzgarı, ana yelken - cenova camadanlı + motor, rota değişmeyen tek adres Arkoi, Marathi' ye.
Saat 14:30' da Marathi Koyu' ndaki tonozlardan birine bağlanıyoruz. Gün batımına kadar teknede keyif yapıyoruz. Yeni heves, teknenin denizden fotoğraflarını çekiyoruz.

Akşam ise Pantelis Marathi' de yemekteyiz. Yenilenmiş. 3 kere burda yemek yedik ama en güzeli bu seferkiydi. Kabuklarıyla birlikte kızarttıkları karideslerinden muhakkak tatmalısınız. Manzara her zamanki gibi muhteşem.




Saat 12' ye gelmeden tekneye gidiyoruz. 00:01' de annemin doğumgününü kutluyoruz sürpriz yapıp. Ne güzel bir doğumgünü... :)

10.06.2011' de sabah 06:00 gibi, martıların karnını doyurduktan sonra yola çıktık. Saat 10:00 gibi hava bozmaya başlamıştı. 2 metrelik dalgalar ve 27 knot kuzeybatı rüzgarı ile Çeşme' ye rota tutmaktan son anda vazgeçip yine, Sığacık Limanı' na doğru dümen kırıyoruz. 3 saat daha fazla yol yapmak istemedik. Zaten 60 millik bir yolculuk olmuştu. Sığacık da git git bitmiyor. Biz gidiyoruz Sığacık kaçıyor sanki :)))


Gulchin' i Sığacık Marina' da bırakıyoruz, öğlen yemeği yiyip İzmir' e dönüyoruz.
2 ay denizde yaşadık, kendi çapımızda Mısır' a gittik geldik ama hiç bu kadar sallanmamıştım karaya ayak bastığımda.
12.06.2011 sabahı oyunu kullanan babam  Sığacık' tan Çeşme Marina' ya tekneyi getiriyor. Biz de onu rıhtımda karşılıyoruz.


"Gitmek" iyi gelir diyorum ya hep, gerçekten iyi gelir.
Bu yaz için planlarımız, Ağustos ayında, firmamız tatile girdiğinde gerçekleşecekti. Ya Yunan Adaları ya Hisarönü Körfezi turu yapacaktık. Ancak ufak tefek sağlık problemleri sebebiyle sürekli ertelemek zorunda kaldık. Bayramda ne olur, Allah Kerim...
Bu yazı vesilesiyle herkese sağlıklı ve huzurlu bir bayram dilerim.
Sevgilerimle...