hayat, aldığımız nefeslerin toplamı değil, nefesimizi kesen anların toplamıdır...

8 Temmuz 2008 Salı

MERSIN' DEN ISKENDERUN' A...

22.05.2008 günü saat 17:15'te limadan çıkıp ana yelken ve cenovamızı açtık. Rüzgar güneyden 2 bofour esiyordu. Saat 18:30 'da güzel bir orsa seyri için motorumuzu kapattık, trim yapıp 11 knot zahiri rüzgarla 6 knot yelken süratine eriştik.
Ve bütün gece sadece yelken seyri yaptık. Çok çok zevkli ama içeride uyuması da bir o kadar zordu. Yelken seyri yaptığımız için babam daha az uyumuştu. Etrafımızda 20-30 tekne vardı ve neredeyse hepsi yelken yapıyordu. Gözümüz sürekli radardaydı...
İskenderun'a 8-10 nm kala rüzgar iyice azalmıştı. Yelkenleri kapatıp motora yol verdik. Bu sırada su üzerindeki rengarenk torbalar canımızı sıkmıştı. Bir dolu bir boş yaparak, zaman zaman da motoru kapatarak güvenli bir şekilde ilerlemeye çalışıyorduk. Etrafımızdaki teknelerden bazılarının pervanesine torbalar takılmıştı. Birkaç tanesi limana varmadan suya dalıp temizlemişti hatta.
Neyse, limandaki yerimize yanaşırken baştan demir atmamız gerekiyordu. Aksilik işte, zincir sıkıştı ve ırgat motorunun sigortası attı. Yanaşacağımız yer de çok dardı... Grup liderimiz Lutra yardıma geldi. Babam kıçtan yanaşırken o da elle demiri attı.
İskenderun'daki liman da balıkçı barınağıydı. Ama yine de Mersin'nin o hareketli limanından sonra bize iyi gelmişti.
Telsizden David'in anonsu duyuldu yine. İnternete bağlanıp Suriye seyri için hava durumunu kontrol etmek istiyordu. Hemen davet edip birlikte hava durumuna baktık. Pek iyi gözükmüyordu. Biraz sohbet ettik. Bizim marin aksesuarları üretmeye başladığımızı duyunca çok şaşırdı. Teknemizdeki ürünleri inceleyip ralliden sonra da görüşmemiz gerektiğini söyledi :)))
Ayrıca Alanya'dan beri ben onun “little sister” ıyım o da benim “abi” m. Ama duymanız gerek “abi”yi o kadar tatlı söylüyor ki :))) Bir bardak rakı içtikten sonra o gitti, biz de yemeğimizi yiyip biraz dinlendik.
Akşamüstü canım arkadaşım Gizem'in babası aradı. Kendisi İskenderun'da oturuyor. Bizi ziyarete geldiler. Birşeye ihtiyacımız olursa ya da canımız sıkılırsa onları arıyacağımıza söz verdik. :) Hem de ailemle tanışmış oldular.
Akşama yine otobüslerimizle yemek yiyeceğimiz yere gittik. Gece biraz isteksiz başlasa da, aşağı yukarı 1 saat sonra nerdeyse herkes pistteydi. :) Biz de dahil... Hasan amcadan her akşam farklı bir dans türü öğreniyorum :) Ayrıca bizim yabancılara da halay çekmeyi öğrettik. Çok yorulduk ama çok da eğlendik.


24.05.2008 sabahı uyanıp Lulu'nun organize ettiği 15 kişilik turumuza başladık. Şoförümüz Mustafa abi eşliğinde önce St. Peter Kilisesi'ne gittik, ancak yenileme çalışmaları nedeniyle kapalıydı. Ordan sonra Antakya'daki Mozaik Müzesi'ne gittik. Muhteşemdi gerçekten. Mozaiklere bakarak binlerce yıl önce insanların neler yaptıklarını, neye inandıklarını, kıyafetlerini, sosyal hayatlarını, neyle beslendiklerini anlayabiliyorsunuz.
Müzeden sonra herkes tek başına çarşıda dolaştı. Ama çarşıda pek birşey yoktu. Ara sokaklardan burnumuza tereyağı kokuları gelmeye başlamıştı. İskender diye sayıklamaya başlamadan önce yolda birkaç kişiye güzel bir iskenderi nerede yiyebileceğimizi sorduk. Birkaç kişiden Abdo adını duyunca rotamızı dosdoğru Abdo'ya çevirdik. Gerisini anlatmıyım canınız çekmesin ;) Yemek üstüne de tabii ki künefe :) Tamam tamam, yemek faslı bitti :)
Sonra Titus Tüneli'ne gittik. Hatay Samandağı’nın 5 km. kuzeyinde denize hakim bir yamaçta MÖ.300 yıllarında Seleukos Nikator tarafından bir şehir kurulmuş. Bu şehrin sonunda da dağdan gelen dere ağzında bir iç liman bulunuyormuş. Bu liman Antakya bölgesi için ticari bir öneme sahipmiş. Ancak, dağlardan gelen sellerin limanı doldurmaya başlaması üzerine İmparator Vespasianus zamanında dağın bir bölümü delinerek bir tünel açılması ve böylece limanın sellerin getireceği alüvyonlardan kurtarılması düşünülmüş. Burada yapılan çalışmalarda derenin önü bir duvarla kapatılmış ve sel suları yüksekliği 7.00 m., genişliği de 6.00 m. olan bir tünel ile limandan uzakta denize akıtılmış. Bu çalışma sonucunda da limanın dolması önlenmiş. İnanılmaz birşey değil mi?


Ayrıca Kral mezarları da var bu şehirde. Tam mezarların orda boş boş gezinirken okul gezisi ile gelen birsürü öğrenci gördüm. Beni turist zannetiler. Onları öyle bir kandırdım ki.... Ama görmeniz lazım :) O kadar sıcak kanlılar, o kadar samimiler ki...


Bu küçük çoban ise bana hayatımda gördüğüm en güzel pozlardan birini veriyor...

Dönüşte kestirme yoldan gidicez diye yolumuzu 60 km uzatarak ve deniz manzaralı toprak yolda arabesk müzik dinleyerek 2 saatte limanımıza döndük. :)

Akşama yine herkesin kendi yemeğini getirdiği partilerden yapıldı. Ben partiyi erken terketsem de annem ve babam müziğin ve gecenin tadını dans ederek çıkartmışlar...



4 yorum:

Namso Neglo dedi ki...

Gülçin hanım,

Bu denli değerli bilgilerle güzel bir rehberi paylaştığınız için teşekkürler. Çok güzel anlatmışşınız.
İyi günler
Osman

Biz dedi ki...

Osman Bey,
Yorumunuz için çok teşekkürler.
Ben de sizin sitenizi inceledim. Tuttuğunuz balıklara çok imrendim. Fotoğraflar da çok hoş.
Gökova gezinizi de babamla birlikte geniş bir zamanda okuyacağız.
İyi dileklerimizle...

Eylül dedi ki...

Gülçin Abla;

Abla diyorum çünkü eminim sen benden büyüksündür. Buna %100 eminim.
Çok güzel anlatmışsın sana çok imrendim. Güzel bir deneyim olmuştur...

Eylül

Biz dedi ki...

Sevgili Eylül,

Yorumunu benimle paylaştığın için çok teşekkür ediyorum.

Bu arada Eylül, en çok sevdiğim isimlerden biri... :)

Öpüyorum, sevgiler...