Lübnan!!!
Lübnan gerçekten süperdi. Rally nin en unutulmaz ayaklarından birisiydi bizim için.
Ancak korkularımız da vardı tabii ki. Daha 1 hafta önce Beyrut sokaklarında çıkan çatışmalarda 200 kişinin üstünde ölü olduğunu duymuştuk. :(
Komite sürekli gelen bilgileri değerlendirip, güvenli olup olmayacağı hakkında karar vermeye çalışıyordu. Ancak yola çıkmadan Lübnan'dan olumlu yanıt almışlardı. Sokaklar tekrar hükümet kontrolüne girmiş. Hükümet ve Hizbullah anlaşmış. Neyse...
Bütün yol boyunca motorla gelmek zorunda kalmıştık ve neredeyse rallynin en sakin havasıydı. Ancak son 2 - 3 saat motorumuzu da kapatıp güzel bir yelken yapabilmiştik. Bu resimde görmüş olduğunuz yelkenli ise komite teknemiz IBIS II. Hasan Kaçmaz' a ait...
Hava aşırı sıcaktı, hemen biralarımzı açıp serinlemeye çalıştık. Bu rally nin tadı içmeden çıkmıyor dedik ve devam ettik. :)
Amaaşırı gösterişli bir şehir. Sokaklar, binalar
Sokaklarda yürürken karşılaştığımız birkaç Emyr ailesiyle şehrin merkezine gidip dondurmalarımızı yedik.
Artık çok yorulmuştuk. Dönüş yolunda, otobüste herkesin (benim bile) başı önüne düşüyordu uykusuzluktan ve yarın yine tur vardı...
Jeita Mağarası Beyrut’a 18 km. uzaklıkta. Dünyanın en büyük kireçtaşı mağaralarından biri... Mağaralara girmeden önce ufak bir tanıtım filmi ile tanıtılıyor bu doğa harikası sonra kameraları dolaplara kilitleyip :( içeriye giriyoruz. Girer girmez nefesiniz kesiliyor. Sanki bir çift sihirli el o sarkıt ve dikitleri özenle, bir sanat eseri yaratıyormuşçasına birbiri üstüne koymuş, şekil vermiş...
İki kısımdan oluşan mağaranın ilk kısmı (aşağı mağara) 1836 yılında rastlantı eseri bulunmuş. İçinden bir yeraltı nehri geçen mağarada hayal gibi, küçük bir tekne gezisi yapılıyor. Bir de mağaranın 1958 yılında keşfedilen başka bir kısmı var (yukarı mağara) Işık düzenlemesi muhteşem. Sarkıt ve dikitlerin yanından geçip ışık huzmelerinin içine dalıyor ve hayalgücünüze yetişmeye çabalıyorsunuz. Ben dikitlerden oluşmuş, oturan bir adam bile gördüm. Benim için tek eksik müzik... Hem akustiği de güzelmiş, ara sıra konserler bile düzenleniyormuş...
Aşağı mağaraya girerken uyanıklık edip kamerayı sokuyorum ve ufak bir film kaydediyorum. Ta ki bottaki görevli beni yakalayana kadar... Hemen en şirin halimi takınıp gülümsüyorum ve kamerayı cebime sokuyorum :)))
Sonra otobüslere atlayıp 7000 yıllık geçmişi olan, bir deniz kenarı, bir balıkçı şehrine misafir oluyoruz. Byblos... Lübnan'ın Beyrut kentinin kuzeyinde yer alan antik bir Fenike liman kenti. Onlarca uygarlık gelmiş, geçmiş. Her bir tabakada başka bir uygarlığın izleri var.
Byblos'tan çıkıp çarşıyı
Turlarda herkes, ne zaman kaybolduğu hissine kapılsa kalabılığı takip ediyordu. Biz de çarşıda her zamanki gibi fazla oyalanınca rehberi kaybetmiş ve kalabığın peşine takılmıştık. Arkadan gelenler ise bizim bildiğimizi sanarak bizim peşimize... :) Neyse,
Neyse ki yolumuz pek uzun değildi.
Ve son durağımız olan Harissa'ya doğru yola çıkıyoruz. Lübnan' a tepeden bakan Meryem Ana'ya... Rio de Jenerio'daki Hz. İsa gibi, Meryem Ana da şehri izliyor huzur dolu bir sessizlikle...
En sonunda marinaya dönüyoruz.
Veee ilk defa akşam rahatça teknemizde oturup yemeğimizi yiyor, üstüne içkilerimizi içip
Bu üç devasa tapınaktan en etkileyicisi muhakkak Jupiter Tapınağı. Baküs ve Venüs tapınaklarını da ziyaret ediyoruz. Onların yanında mini minnacık kalıyoruz. :) Her bir taşın, her bir işlemenin hikayesini dinliyoruz. O kolonları kaç bin köle, nasıl ayağa kaldırdı, hayal etmekte güçlük çekiyoruz.
Ordan sonra Hizbullah'ın bölgesinden geçerek yemek yiyeceğimiz yere ulaşıyoruz. Yolda barikat kurulmuş alanlarda, ellerinde silahlar, Hizbullah'ın askerleriyle gözgöze geliyoruz ara sıra...
Yemek için büyükçe bir restorana gidiyoruz. Masaları donatmışlar. Herkes yan yana, sanki bir festival gibi yiyip içip gülüşüyoruz. Sağdaki muhteşem çiftimiz Big Easy'den Jesus ve Dorohty.
Yemekten sonra Anjar'ın önünden geçip şarap tadım evine doğru yola çıkıyoruz. Anjar'ın fotoğraflarını anca otobüsten çekebiliyoruz... Ve yol kenarlarındaki bedevi çadırlarını yakalıyorum rastgele. Kitaplardan okuduğum, filmlerden gördüğüm bedevilerin yaşamlarına şahit oluyordum sık sık 1 saniyeliğine bile olsa. Ara sıra çocuklar çadırların önünde oyun oynarlarken birbirimizi görüp el sallaşıyorduk sessizce...
Şarap tadım evinde ilk önce serin mahsende gezdirliyoruz sonra da kafaları çekiyoruz beyaz, pembe ve kırmızı şaraplarla :)
Marinaya döndüğümüzde yine çok yorgunduk, fakat akşam rally yemeği vardı. Duşlarımızı alıp, önce babamla toplantıya gidiyoruz. Şifreli ve zorlu bir toplantıdan sonra (çünkü İsrail'e gidiyoruz) hazırlanıp yemeğe gidiyoruz...
1 yorum:
Your blog keeps getting better and better! Your older articles are not as good as newer ones you have a lot more creativity and originality now keep it up!
Yorum Gönder