hayat, aldığımız nefeslerin toplamı değil, nefesimizi kesen anların toplamıdır...

9 Eylül 2008 Salı

HAIFA'DAN ASHKELON'A...


Haifa'dan saat 17:00 sularında ayrıldık. Batı güneybatı yönünden 18 knot rüzgarla yapmıştık açılışı. Herkesin yelkenler fora ... :) Telsiz konuşmaları güçlükle duyuluyordu. Birkaç tekne çıkmamıştı. Ama biz cesur denizcilerdik :)
İskenderun'da yaşadığımız deneyim sebebiyle korkuyorduk yine. Tabi ki babam değil,onun gözü kapkara (bilenler iyi bilir ;) biz annemle biraz korkuyorduk ama bu sefer yelkenleri camadanlı açmıştık ve temkinli bir şekilde ilerliyorduk.
Biliyordum ki eve dönünce yaşadıklarımızı aile ve dostlarımıza anlatırken sözcükler yetersiz kalacaktı. O yüzden iyi veya kötü, her anımızı ya fotoğraflıyor ya da kameraya çekiyordum. Bu dalgaları da kaçırmak istemedim.
Gece ilerledikçe rüzgarın yönü batı, kuzeybatı yönünde değişmiş, şiddeti ise azalmıştı.(8-11 knot) Neyse ki bu etaplar İsrail içinde gerçekleşiyordu ve bizim de donanmayla pek işimiz yoktu. Sadece rutin yoklamalarımız ve 16. kanaldan gelen acaip sesler, İsrail donanmasındaki o unutulmaz kadının anonsları, Süveyş Kanalı geçişleri için yapılan konuşmalar vardı. :) Biz de motor-yelken ilerlerken, 08.06.08 günü, saat 12:30'da Ashkelon Marina'ya ulaşmıştık.


Kısa bir süre bekledikten sonra David'in talimatlarıyla “yıvaş yıvaş” :) marinaya giriyorduk. Marina girişi dar, sığ ve kumluktu. Dev dalgalar sonucu kumlar yer değiştiriyor ve derinliği etkiliyordu. Salmamız bu nedenle kumları yarıp geçmiş, bizim de yüreğimizi ağzımıza getirmişti.
Bizlerden önce gelen 4.,5.,6. grup tekneleri partiye başlamışlardı bile. Canlı karşılama müziği ve soğuk biralar...
Biz de o sırada alışkın olmadığımız bir şekilde yerimize bağlanmaya çabalıyorduk Lutra'nın da yardımı ile. İskele ve sancak başlardaki direklerin arasından kıçtan kara girip, kıçtan 2 halatla mapalara; baştan 2 halatla da direklere bağlanıp Gulchin'i sabitledik.
Doldurduğumuz evrakları ve pasaportlarımızı her zamanki gibi rally çantamıza koyup marina office in yolunu tutmuştuk. Herkes sırada, giriş işlemlerinin yapılmasını bekliyordu. Tek sorun füze isabet sahası içerisinde olmamızdı. :) Hatta duyduğumuza göre geçen yıl Haziran ayında Marina'nın çok yakınlarında bir cafeye füze isabet etmiş. Neyse ki kimse olmadığı için sadece bina ve eşyalar zarar görmüş. İyi ki bizimkiler bunları bilmiyor. Neyse, biz de işlemlerimizi tamamladıktan sonra yemek yiyoruz, biraz da dinlendikten sonra mayolarımızı giyip marinanın hemen yanındaki plaja gidiyoruz.
Evet ilk defa denize girebilecektik. :) Tam kıyafetlerimizi fırlatmış, kendimizi de dev dalgaların içine atmıştık ki, ısrarla çalınan bir düdükle irkildik. Can kurtaran ısrarla düdüğünü çalıyor, hatta yerinden kalkmış bize doğru geliyordu. Yabancı olduğumuzu anlayınca İng. olarak buranın tehlikeli olduğunu, fazla açılmamamız gerektiğini söyledi. Biz kendimizi Ilıca plajında zannedersek olacağı budur işte. :))) Neyse, adamın gözünden biraz uzaklaştıktan sonra dalgaların tadını çıkartıp teknemize döndük.
Akşam netinde anons geçiyor Hasan abi: Gündüz 5. ve 6. grup tekneleri erken gelip içkileri tükettiği için akşam parti yoktu ama isteyenler ellerine bardaklarını alıp 5. ve 6. grup teknelerine misafir olabilir, onların ikram edeceği içkileri hep birlikte içebilirlerdi. :) Tabi diğer gruplar bu habere çok sevinmişti. Bazı gruplar kendi aralarında parti yapıyorlardı ama biz biraz yorgunduk.
Annemin ayaklarının şişliği hala devam ediyordu ve ben de ayağımı şu anda hatırlamadığım bir yere vurduğum için üzerine basamıyordum. Teknede buz olmadığı için ayağıma buz gibi bir votka şişesi koymuştuk. :) Geceyi teknede geçirmeye karar verdik. Annem müthiş bir makarna yaptı, mum ışığı ve hafif bir müzik eşliğinde kırmızı şarabımızı da açıp yemeğimizi yedik. Babam çok yorgundu ve yemekten sonra hemen yattı. Biz de annemle efsane rally şarkımızı besteledik o gece :))))

09.06.08 sabahı yine tur otobüslerinde yerimizi aldık ve Masada'ya doğru yola çıktık. Masada İsrailliler için çok büyük öneme sahip. Efsaneyi dinleyince etkilenmemek mümkün değil. Masada Ölü Deniz (Lut Gölü) vadisinde, yaklaşık 600 metre yüksekliğindeki bir tepe, antik bir şehir. Yıllar yılı Romalılar ve Museviler arasında el değiştirmiş ancak M.S. 66 yılında Museviler tarafından zaptedilmiş. Roma zulmünden kaçan Museviler için sığınılacak bir tepe olmuş. Ancak 70 yılında Romalılar Kudüs'ü ele geçirmiş ama Masada'yı bir türlü düşürememiş. Masada'yı almayı aklına koyan İmparator Silva, 10 bin askeri ile 3 yıla yakın bir süre boyunca kaleyi kuşatma altında tutmuş ve kaçan olmasın diye kalenin etrafını surlarla çevirmiş. Yine de bir sonuç alamamış. Bunun üzerine vadi ile tepe arasına doldurma topraklarla bir geçit yapmış ve Masada'ya saldırmış.
Ama esir düşmemeye and içmiş Musevi halkı, komutanları önderliğinde bir karar almış: “ Bırakınız karılarımız kötü yola düşmeden, bizden önce ölsünler, bırakın çocuklarımız ölsün, köleliğin acısını tatmadan... Onları öldürdükten sonra da karşılıklı olarak birbirimizi öldürelim.”
Böyle de olmuş zaten ama aralarından bir kadın çocuklarını da alıp kaçmayı başarmış. Hikayenin aslı da o sayede öğrenilmiş.





Teleferikle Masada'ya çıkıyoruz yavaş yavaş ve anlıyoruz ki gerçekten de savunması da, kuşatması da zor bir tepe burası. Yukarıya çıkınca görüyoruz, geriye sadece harabeler kalmış. Hava aşırı sıcak. Ben bile çok fazla gezinmeden bir gölgelik bulup oturuyorum.





Yemekte Slow Dancer ekibi – Armağan ve Coşkun abi- ile birlikteydik. Sonlarına doğru ise bir baktık karşımızda Debbie ve Tom :)))
Sanki aylardır görüşmüyorduk. Oysa sadece 2 gün olmuştu. Tekneleri Nanette Herzilya Marina'da final yemeğini bekliyor. Onlarsa araba kiralayıp Ashkelon'a gelmişler ve bizim marinaya yakın bir otelde oda tutmuşlar. Yarın akşamki doğum günü kutlamaları için sözleşip Masada'dan ve onlardan ayrıldık.













Burdan sonra ise Ölü Deniz'e gidiyoruz. Sağlık turizmi açısından büyük öneme sahip İsrail için.

Etrafında oteller, sağlık merkezleri var. Gölün içinde hiçbir canlı yaşayamıyor, suyu cilde çok iyi geliyor. Dibinde kum yerine tuz parçacıkları var. Suyu sıcak ve yağlı. Girip girmeme konusunda tereddüt ediyoruz ama “Bi daha gelicek miyiz ki buralara?” diyip giriyoruz. Gözlere çok dikkat edilmesi gerekiyor burda, ayrıca ağza da kaçmamalı suyu. Giren herkes şaşkın :) Ayaklar havada, yüzmek imkansız. Yüzmeye çalışıyorum ama ayaklarım suyun içerisine girmiyor bir türlü :) Elimdeki suyla yüzümü ovuyorum peeling niyetine, yakıyor. Güneş de tepede... Şu durum söz konusu: Tuzlandık, yağlandık, kızarmaya hazırız. :)
Neyse, çok gecikmeden otobüslere binip marinamıza dönüyoruz.
Bizim 2. gruptan da yola devam etmeyenler var. O yüzden onlar için pontonun sonunda bir parti düzenliyoruz.



Music teknesi gitarını getirmiş. Biz de tekneden tef, darbuka ve yan flütü alıp partiye renk katıyoruz. Ufak tefek bişeyler yiyip içiyoruz.


Hava kararmaya başlayınca da büyük alanda yapılan rally partisine katılıyoruz. Hasan abi, Lutra mürettebatı ve birkaç yeni dost ile inanılmaz derecede eğlenceli saatler başlıyor. Artık şaraplar tükeniyor, likörlere geçiyoruz... :)







Gece sonunda tekneye dönerken farkına varıyoruz ki, rally 2 liman sonra, 2 ülke sonra bitiyor. Neşeyle karışık hüzünleniyoruz. Burda geçirdiğimiz saatleri, burdaki dostlarımızı çok özleyeceğimizi biliyoruz çünkü.

10.06.08 Güzel annemin doğum günü... :)
Babamla birlikte onu uyandırıp doğumgününü kutluyoruz. Kahvaltımızı yapıp alışverişe gidebilmek için otobüslerin kalkacağı yerde uzun bir süre bekliyoruz. Sabah netinde annemin doğumgünü anonsu yapıldığı için birçok kişi gelip annemi, babamı ve hatta beni bile tebrik ediyor. Onların da adetleri böyleymiş :) Neyse ki sonuda alışveriş merkezine gidiyoruz. Bu akşam Debbie ve annemin doğum günü birlikte kutlanacak. O yüzden Debbie'ye hediye bakıyoruz ama tabi söz konusu annem ve ben olunca, içimize sinen bir hediye bulana kadar dolanıp duruyoruz. Olan babacığıma oluyor :) Sonra da gıda alışverişimizi yapıp tekneye dönüyoruz.
Toplantı saati yaklaştıkça ortalığı bir sesizlik almıştı. Hava limanda bile çok fazla esiyordu. Grup liderimiz gelip çıkış hakkındaki fikrimizi aldı. Birlikte hava durumunu kontrol ettik ineternetten. Komite toplandıktan sonra gruplar bir araya geldi. Grup liderimiz öncelikle yarınki çıkışın ertelendiği haberi ile başladı konuşmasına. Hemen alkış sesleri ile karşılık verdik :) Herkes bu karardan çok memnundu. Biz yine de yarın çıkacakmış gibi toplantımızı yaptık. Mısır zorlu bir etaptı herkes için.
Neyse, tekneye döndüğümde Debbie ve Tom oradaydı. Sohbet ettiler annemle, hasret giderdiler, birbirlerine hediyelerini verdiler.


O akşam marinanın yanındaki çekek yerinde parti vardı. Partiden önce Lutra'nın sevimli sahipleri de, anneme ve Debbie'ye kendilerinin hazırladığı ufak bir hediye verdiler. :)



Parti alanında toplandık. Bayrak seramonisi yapıldı ve David annemi kutlamak için sahneye davet etti. “Ailesine destek olan çok özel bir kadın” dedi. Herkes “happy birthday” şarkısı ile destek verdi ona. Annem teşekkür ederek komitenin hediye ettiği pastayı aldı Debbie ile paylaşmak için. Seramoniden sonra Nanette ve Twice Eleven ile birlikte Tom' un kiraladığı minik arabaya doluşuyoruz 8 kişi :)))
Güzel bir restoran bulup yemeklerimizi yiyor, içkilerimizi içip sohbet ediyoruz.



Saat 12'ye doğru pasta geliyor üzerinde mumlarla. Debbie ve annem birlikte üflüyor mumlarını :))) Yorgunduk ama çok güzel bir gece geçiriyorduk birlikte. Türk, İngiliz ve Amerikalı, 3 aile... Fıkra gibi :)














Gecemiz süper geçmişti. Hepimiz için unutulmaz ve özel bir gece....

11.06.08 Free day! :)))
Boş bir gün... Ne kadar özlemiştik bomboş ve programsız günleri. Aslında bu hareketlilikten bir şikayetimiz yoktu ama arada sırada dinlenmek de iyi oluyordu :)
Bu günü de teknenin eksikliklerini tamalayarak ve temizlik yaparak değerlendirdik. Birkaç misafirimiz de olmuştu arada.
Gece 03:00'te yola çıkılacaktı. Çoğu tekne burdan ayrılıyordu ya da teknelerini burda bırakıp diğer teknelere misafir oluyorlardı Mısır yolculuğu için. Biz de ara sıra kendi aramızda konuşmuyor değildik, “Ne yapsak? Acaba gitmesek mi? Burdan Mısır yerine Herzliya'ya gider, final yemeği için diğerleriyle orda buluşuruz.” diye fikirlerimizi paylaşıyorduk ama sonuçta her zamanki gibi karar “DEVAM” oluyordu. Eeee, Barbaros'un torunlarıyız biz ne de olsa :)))

Hiç yorum yok: